Hukuka Aykırı Delillerin Değerlendirilmesi

Hukuka Aykırı Delillerin Değerlendirilmesi

Ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamaktadır. Maddi gerçeğe ulaşılması yolunda dikkat edilmesi gereken en önemli husus ceza yargılamasının başından sonuna kadar yapılan tüm işlemlerin hukuka uygun olması gerekliliğidir. Çünkü yargı makamları tarafından yapılacak tek bir hatalı değerlendirme tüm yargılamanın bir yanlışa sürüklemesine neden olacaktır.

Ceza Muhakemesinde hukuka aykırı deliller dediğimizde temelde iki şey anlaşılır. Bunlardan birincisi; yasal delillerin, yasaya aykırı yöntemlerle ulaşılmış olması nedeniyle hukuka aykırı bir neticeye ulaşılmış olmasıdır. İkincisi ise delilin kendisinin yasak olmasıdır.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217. Maddesinin 2. Fıkrasına ilişkin gerekçesinde; ‘Maddenin son fıkrası, usul hukuku yönünden olağanüstü önem taşıyan ve adil yargılama ile bağlantılı bir ilkeyi belirtmektedir. İlke, delilin doğruluğunu, haklılığını hakkaniyete uygunluğunu sağlamak amacını gütmektedir. Böylece ister soruşturma ister kovuşturma evrelerinde olsun, hukuka  aykırı olarak, örneğin, işkence, narko analiz, hataya sürükleyici eylemler, sorgulamalar, baskılar, kişinin fizik ve moral bütünlüğüne saldırılar yolu ile elde edilmiş deliller hükme esas alınamayacaktır" denilerek hükme esas alınamayacak hukuka aykırılıklar belirtilmiştir.

Hukuka aykırı delillerin özel kişilerce ya da soruşturma ve kovuşturma organları tarafından elde edilmiş olmasının, hükme esas alınabilmesi noktasında bir farkı yoktur. Kim tarafından elde edilmiş olursa olsun delilin hukuka aykırı olmasının sonucu, o delilin ceza yargılaması açısından yok sayılmasıdır.

Hukuka aykırı delil ve hukuka aykırı delil vasıtasıyla elde edilen bir başka delil de hukuka aykırı olacağından ceza yargılamasında bu deliller esas alınarak karar verilemez. Çünkü delillerin değerlendirilmesi kapsamında bu durum mutlak değerlendirme yasağına yol açmaktadır.

Kanuna aykırı olmayan bir delil hukuka aykırı olabilir. Burada önemli olan husus kanuna aykırı olarak nitelendirilemeyen ( kanundaki boşluktan ya da kanundaki mevcut hükümlerin yorumundan ileri gelen) delillerin hukuka aykırı olması durumunda hükme esas alınıp alınamayacağıdır.

Yargıtay tarafından bu konuda farklı kararlar verilmiştir. Hukuka aykırı delillerin hükme esas alınamayacağı yönündeki kararlar yanında basit şekli eksikler neticesinde hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin hükme esas alınabileceği yönünde kararları da mevcuttur.

Hukuka aykırı delillerin kesin surette kabul edilmeyeceği ve hak ihlaline sebebiyet verilmediği sürece kabul edilebileceği görüşleri etrafında söylemek gerekir ki; hukuka aykırılık, kesin ve net bir kavram olup bunun mutlak ya da nispi hukuka aykırılık olarak ayrılması mümkün değildir. Bir delil ya hukuka aykırıdır ya da değildir.

 Özellikle, mahkeme kararıyla gerçekleştirilebilecek olan arama, el koyma, iletişimin tespiti ve dinlenilmesi gibi faaliyetlerin hukuka aykırı yürütülüp yürütülmediği titizlikle değerlendirilmelidir. Zira, bu faaliyetler bireylerin özel alanına ciddi surette müdahalede bulunan, temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayan faaliyetlerdir. Kanun koyucu bu faaliyetlerin yürütülmesine ilişkin belli şekli hükümler de getirmiştir. Bu hükümlerin uygulamasındaki tek bir eksiklik dahi yürütülen faaliyeti hukuka aykırı hale getirecektir.

Faaliyetlerin yürütülmesi için verilen mahkeme kararının hangi konuda ve hangi sınırlar çerçevesinde verildiği de önemlidir. Örneğin: Mahkemeden alınan önleme araması kararına dayanılarak arama yapılması hukuka aykırılık teşkil edecektir.

Anayasada da “‘Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” hükmü ile Türk hukuk sistemi açısından hukuka aykırı delillerin hiçbir koşulda kabul edilmeyeceği tereddüt yaratmayacak şekilde ifade edilmiştir. Eğer aksi görüş kabul edilseydi anayasadaki bu hüküm “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, hak ihlaline sebebiyet verdiği takdirde kabul edilemez”, “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, yargılama açısından kritik ise ve herhangi bir insan hakkına müdahalede bulunmuyorsa, hükme esas alınabilir” vb. şekillerde düzenlenirdi.

 Kuşkusuz ki mevzuatlar her somut olaya göre ayrı ayrı düzenlenemez. Mevzuat hükümlerinin lafzından ve amacından hareketle somut olayların çözümlenmesi gerekmektedir. Ancak bu yapılırken mevzuat hükümleri çok geniş yorumlanmamalıdır. Yukarıda olduğu gibi hukuka aykırı delillerin kullanılması ile ilgili hak ihlaline sebebiyet vermemesi halinde kullanılması aksi halde kullanılmaması gibi bir ayrım yapılmamalıdır. Bu, bir nevi kanun hükmünü yeniden yazmak anlamına gelir.

Delillerin elde edilmesi yolunda herhangi bir hukuka aykırılık söz konusu ise o delil mutlak olarak hukuka aykırı kabul edilmeli ve hükme esas alınmamalıdır. Çünkü, hukuk devleti ilkesi bunu gerektirir. Daha kısa bir deyişle, zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir.

 

Saygılarımızla,
Av. Duygu Aydar