Mal ayrılığı rejimi, karı ve kocanın ayrı malvarlığına sahip olması esasına dayanır. Ayrıca bu rejim Eski Medeni Kanuna göre yasal mal rejimidir. Şimdi ise seçimlik olan bu rejim Türk Medeni Kanun’un ilgili hükmü uyarınca, ancak eşler arasında mal rejimi sözleşmesi yapılarak seçilebilir. Mal ayrılığı rejimi sözleşmesi noter tarafından düzenleme ya da onaylama şeklinde yapılabilir. Ayrıca evlenme başvurusunda bulunurken eşler, bu rejimi seçtiklerini yazılı olarak da bildirebilirler.
Mal ayrılığı sözleşmesi kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu için bizzat eşler tarafından yapılmalıdır. Ayrıca tarafların sözleşme yapma ehliyetine sahip olmadıkları durumlarda, sözleşmeye yasal temsilcilerinin de katılmaları zorunludur. Mal ayrılığı rejimi sözleşmesini yapacak olan kişi vesayet altında ise ayrıca vesayet makamından sözleşme yapılması için izin alınması zorunludur.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, 2002 yılına kadar mal ayrılığı rejimi yasal mal rejimidir. Bu nedenle evlilik süresi boyunca 2002 yılından önce evlenmiş olan eşlerde herhangi bir rejim sözleşmesi yapılmamış ise her iki rejimde uygulanmaktadır.
Yani, 2002 yılından önce evlenen çiftler boşanmaya karar verdiklerinde, 2002 yılından öncesi için mal ayrılığı rejimine, 2002 yılından sonrasında ise ayrıca bir mal rejimi sözleşmesi yapılmamış ise, edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olacaklardır.
Mal ayrılığı rejimi, eşlerin birbirlerinden mal varlığı yönünden bağımsız durumda kalmalarını sağlayan, evlilik öncesi kazanılmış malların kazanan eşin olduğu gibi, evlilik sonrası kazanılan malların da yine aynı şekilde kazanılış biçimine bakılmaksızın, kazanan eşin olacağı bir rejimdir.
Malların Yönetimi, Yararlanma ve Tasarrufu
Mal ayrılığı rejiminde eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi malvarlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarına sahiptir.
Ancak burada belirtilmiş olan yetkinin de bazı sınırları mevcuttur. Örneğin; Eşlerden biri diğer eşin açık rızası olmadıkça aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz, aile konutunu devredemez.
İspat
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır.
İspat malın faturası ile olabileceği gibi eşler malları ile ilgili resmi bir envanter de tutabilir. Bu durumda, söz konusu envanter, ispat yükü açısından bir karine oluşturacaktır.
Ancak, bu karine aksi ispat edilebilen bir karinedir. Eşlerden biri veya haklı yararı olan bir başkası, söz konusu malın eşlerden diğerine ait olduğunu ispat etmek suretiyle, karineyi sona erdirebilir ve böylelikle, mal rejiminin tasfiyesinde bu mal üzerinden yararını gerçekleştirebilir.
Ancak, 3. Kişiler borçlarını tahsil etmeye çalışırken, haciz esnasında malın kime ait olduğu sorgulamadan o eşyayla ilgili icrai işlem yapabilir.
Tabi ki Yargıtay bu konuda bazı sınırlamalar getirmiştir. Örneğin bir pırlanta kolye ya da dikiş makinası gibi örf ve gelenek gereği bayana ait sayılan mallar eşinin 3. Kişilere olan borcu sebebiyle haczedilemeyecektir
Medeni Kanun uyarınca, eşler malın kime ait olduğunu bilmiyorsa ya da ispat edemiyorsa bu mal onların paylı mülkiyetinde sayılacağıdır.
Borçlardan Sorumluluk (T.M.K m.246)
T. Medeni Kanunu uyarınca, “Eşlerden her biri, kendi borçlarından bütün malvarlığıyla sorumludur.”
Bu hüküm emredici bir hüküm olup, mal rejimi sözleşmesi ile değiştirilemez. Ancak eşlerin belirli bir alacaklı ile yapacakları özel sorumluluk anlaşmaları geçerlidir. T.M.K 246 hükmü, gerek eşlerin üçüncü kişilere yönelik gerekse de birbirlerine yönelik borçları için uygulama bulur.
Maddenin lafzı bu konuyu açıklama da yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle T.M.K m. 189 ayrı olarak değerlendirilmelidir. Buna göre evlilik birliği içinde iki farklı tipte harcama olabilir. Bunlar ailenin sürekli olan gereksinimleri ve sürekli olmayan gereksinimleridir. Sürekli olan gereksinimlere ilişkin olarak; eşlerden her biri, evlilik birliğini temsil eder. Bu konuda diğer eşten icazet alması gerekmez.
Fakat ailenin sürekli olmayan gereksinimleri için, eşin tek başına hareket edebilmesi için;
· Diğer eşin rızasının alınması,
· Aile mahkemesi hâkiminden izin alınması,
· İstisnai bir halin (gecikmede sakınca bulunması ve diğer eşin hastalığı, diğer eşin başka bir yerde olması bulunması gibi) gereklidir.
Bu açıklamalar sonucunda ortaya çıkan netice, eşlerin evlilik birliğini temsil yetkisini kullandığı hallerde, eşler üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumlu olacaklardır. Evlilik birliğini temsil yetkisi bulunmaksızın yapılan işlemlerden ise o işlemi gerçekleştirmiş olan eş kişisel olarak sorumlu olacaktır.
Eğer eşlerden biri hukuki işlemde bulunurken temsil yetkisini bundan habersiz iyiniyetli üçüncü kişilerce anlaşılamayacak şekilde aşarsa bundan her iki eşte müteselsilen sorumlu olacaktır.
Eğer eşin borcu yukarıda değerlendirilen kapsamda yer almıyorsa, borç ister evlilikten önce isterse sonra doğmuş olsun, eş bundan bütün malvarlığıyla kişisel olarak sorumlu olacaktır. Eğer malın “kime ait olduğu ispatlanamıyorsa taraflarca paylı mülkiyete ait bir anlaşma yapılmamışsa alacaklılar borçlunun o mal üzerindeki % 50’lik hakkına da müracaat edebilirler.
Saygılarmızla,
Av. Demet Cengiz USLU